düzelebilecek bir şey olsaydı kız zaten düzeltirdi o halini öyle insan içine çıkardı.
bence otur düşün, bu şekilde kabul edebilecek misin onu diye. yoksa karşısına geçip "bak şu yöntem bacak uzatıyomuş" dersen tokat yiyebilirsin hacıt.

ya tabii ilk ben de onu düşündüm ama burası çok şahane sağlık hizmetlerinin olduğu bir yer değil. insan umut ediyor.
benim kabul etmem meselesi teferruat, kız gerçekten çok güzel, öyle böyle değil, hem genç ve zamanı olmamış olabilir buna. bide ben hamamda sabun yuvarlayıp kızım getirir misin diyen çakal ekolden değilim. zaten şu da var, kültürel bariyer falan ayrı mesele tabii ama bu kız bu haline çok takmışsa asıl bu haliyle kalması potansiyel beraberliğin şansını sıfıra indirir. ben başlangıçta ne kadar rahat teklif ederim onun derdindeyim. kızın iyileşme şansı varsa daha çok risk almaya değer, risk diyorum çünkü bu abhazların savaştan kalma büssürü silahları var ve babaları genelde sinirli insanlar oluyor.
yakınları, kendileri bu tür operasyon geçirmiş kişiler ya da yardım olabilecek tıpçı abiler ablalar neredesiniz?

o kız bile bu kadar takmamıştır bu konuya. iyi niyetli kızın sağlığını düşünüyorsan önce bi arkadaş olursun konuşursun. nedir ne değildir öğrenirsin. ona göre tedavi olayını araştırırsın. kıza tavsiyelerde bulunursun. bu sanki çözümsüz bir sağlık sorunuysa hiç bulaşmayayım der gibi olmuş.

kızın bacağındaki soruna basit bir tesisat sorunu olarak bakman beni benden aldı. "civataları gevşemiştir heralde, hallederiz" diye mi bakıyorsun nedir anlamadım ama yukarıdaki yoruma katılıyorum, düzeltilecek bir şeyi olsaydı düzeltirdi zaten.

sen bence hiç yazma bu kıza, çünkü beraber olsanız bile ertesi sabah kız bir bacağını senin tarafından çekilerek uzatılmaya çalışıyor olarak uyanabilir, aman yani.

limb lengthening ameliyatlari ile belli bir raddeye kadar duzeltilebiliyor. (gormeden teshis koymak mumkun degil tabi.) yalniz cok masrafli ve 6-8 ayi bulan bir surec. ayrica riskli ve hissedecegi acilar katlanilacak gibi degil.(tamamen duyum bunlar)

ayrica her ulkede yok. soz konusu rusya(buyuk sehirleri saymazsak) ise insanlarin gelir durumlari malum, bence cozumu olsa da duzeltebilecek ekonomik durumu da olmayabilir.

bi de bunlari onunla konusmak onu kotu etkileyebilir. bence uzun soluklu ve saglam temele oturan bi arkadasliginiz olursa kayda deger bir zaman gectikten sonra bu konulari yavas yavas ac/

bi anlayın yaaa..
20 yaşına kadar s harfini peltek, f harfine yakın bir ses olarak telaffuz eden bir insandım. ciddi bir kusurdu, kuran kursunda falan bile sorun çıktıydı hatta, benden önce kurana geçen bi piç vardı, o yapıyordu benim sınavımı, elifbadaki yazıyı yanlış okuyorum diye tokat attıydı, cezmde kaldım, sonra ateis oldum zaten, bunlar hep kaos teorisi, butterfly efffect. bakkaldan süt büfeden su alamıyordum, sade mi sütlü mü sorusuna cevap vermemek için çay söylüyordum (demli açık sorun değil zira). kızın psikolojisini mükemmele yakın anladığımı iddia ediyorum bu cüretle. ben kimseyle konuşmazdım, bana ilgi gösterecek kadar sıcak kanlı kızlarla dahi.

bu vak'ada da muhtemelen apar topar kıza gidip dans teklif etsem reddedilecektim.
çünkü kendimden biliyorum. çekingenlik özellikle fiziksel kaynaklıysa çok daha itinalı olmalıyım.

şimdi daha baş başa bir ortam kolluyorum. bilgi güçtür yav, bu rahatsızlığını netleştirirsem bana tepkisini de iyi anlarım. oluyorsa tedavi de olsun tabii. olmasa da çok umurumda değil çünkü daha önce defaatle söyledim, kız güzel, saçlar bel sırt yüz çene gerdan kol komple tetkik ettim. bu kadar güzel uzvu tek bir kusur kötü yapamaz. hem bacağı düzelirse bisikletle tura da çıkarız lan ne güzel. eksantrik bacakla uzun yol tura çıkılmaz.

@fengari
evet basit bir tesisat sorunu, tıbbı icat etmiş basit gen makineleriyiz neticede. çözümü varsa şartları iyileştiririz zaten. ya olm tarzımı eleştirmeyin ben böyleyim. ayrıca totaliterim, egoistim, indirgemeciyim, indeterministim, makyavelistim ve oportünistim. daha bu ne ki?

@schizo
aynen dediğin gibi yapmaya karar verdim ben de okudukça. burası abhazya, sefalet ve geri kalmışlık rusyanın genelinin çok ötesinde. muhtemelen imkan bulamıyordur. hallederiz yaaa, süreç o noktaya gelsin hele.

doktor değilim ama yazdıklarından aklıma sadece kalça çıkığı olabileceği geldi. onun da ileri yaşlarda tedavisi yok.
ayrıca onun bunu kusur olarak gördüğünü nereden biliyorsun ben onu anlıyorum diyorsun ama daha konuşmamışsın bile doğru düzgün. o gün dans etmemesinin başka bir sebebi olabileceği aklına bile gelmemiş hemen ayağında problem var kesin ondan diyip kestirip atmışsın ve bence bir harfi doğru telaffuz edememekle onu anladığını düşünmen çok mantıklı değil.

kuzey li,
herkesin hayatı anlamaya çalışırken bazı önyargıları var işte.
temel kabulüm şu ki, o kadar güzel bir kızın (dalgalı kızıl saçlar, bebek gibi pürüzsüz bir yüz, dik omuzlar, sırtı dantel siyah bluzuyla) 4-5 saatte hepi topu iki şarkıda arkadaşlarıyla dans etmeye kalkması.. ben bu durumu çekingenlikle ve bu çekingenliği rahatsızlığıyla açıklıyorum. tabii merak var başka konularda. soruda çok fazla koşul var. bir de dün gece gibi votkaya dadandığım günlerde gözlem kabiliyetim ve muhakemem belirgin şekilde iyileşiyor. ona güveniyorum açıkçası. zaten şu yaşımda hala daha içmeden kadınlara onlardan hoşlandığımı belli edemiyorum.

bi de bir harf gerçekten çok şeyi değiştiriyor yav :/ ben hayata küstüydüm.

neyse böyle işte.

Kutsal kitaplara hiç bulaşma şimdilik. Bugün bile milyon farklı tefsiri olan kitapları sen ilk etapta okuyup yorumlayamazsın zaten. Önce dinler tarihi gibi bir kitap oku. Tercihen ateist bir yazardan oku ki tarafsız olsun. Daha sonra hangisi ilgini çekerse onun detayına girersin.

niçin böyle dediğini öğrenebilir miyim? niye bulaşmayayım yani? dinler hakkında biraz fikrim olduktan sonra dinler tarihini incelemek daha makul gibi gelmişti bana.

Bence önce kitapları oku. Ama düzgün çevirileri/tefsirleri araştır. Mesela İslamiyet için Elmalılı gibi. Ben de 17-18 yaşlarında merak salıp hepsini okumuştum. Kafanda bir genel yargı oluşuyor ve açıkçası konuyla ilgili başka kitaplar da bu yargıyı değiştirmiyor. En azından bende böyle olmuştu. Kendim okuyup yorumlayabilmiştim kısacası.

kesinlikle ateist bakış açısından bakma olaylara.
"tarafsızlık"tan kasıt, "allah'a inanmak acziyetliktendir" ise kalsın öyle tarafsızlık...

___________

dinlere bakacaksan önce kutsal kitaplardan başlamak en güzeli. ben bir müslüman olarak yanlış örnek olabilirim ama kuran'ın istediği müslüman öyle değildir.
dini direkt kaynağından öğrendikten sonra akılına takılan soruları çeşitli yollarla, güvenilir kaynaklarla açıklağa kavuşturabilirsin.

ben bu kafayla ilahiyat önlisansa başlamıştım aöften. 1. sınıfı verdim 2. sınıf senelerdir duruyo eheh. aöf kitapları fena değil özetle.

Şahsen bilgi sahibi olmak istediğim konularda önce aöf kitaplarına bakıyorum. En basit en kapsamlı ve öğretici anlatan kitaplar onlar çünkü. Bi temel atıyorum yani. Sonrda Mircea Eliade gibi yazarlara geçebilirsiniz siz de. Kutsal kitapları ise her din hakkında etraflıca bilgi sahibi olduktan sonra okumak daha mantıklı geliyor bana. Diyelim buzbebek dininin kutsal kitabı bebeko :) Önce onu okusanız ne kadar anlayabileceksiniz? Genel bilgi veren bir kaç kitap okuyup sonra kutsal kitabını okumak daha doğru bence. Yine de seçim sizin. Şu da var ki insan dinler tarihine dalınca çıkması zor oluyor. Dallanıp budaklanıyor felsefe, antropoloji, fizik, psikoloji... Sadece okumak yetmeyebilir belgeseller tartışma programları da izleyebilirsiniz.

Güzel bir kitap öneri: 30 Saniyede Dünya Dinleri, Russell Re Manning, Caretta Yayınları

Edit: Duyuruyu takip edenler varsa denk geldi: Encyclopedia of Religion
Philip Wilkinson, Douglas Charing en.bookfi.org bu e-kitap dinler tarihine hızlıca bir göz atmanıza yardımcı olabilir.

once sumerlerden basla ki yahudiligin ve digerlerinin nereden arak oldugunu gorme firsati yakala.

once ozgurlukten kacis - erich fromm
sonra kendini savunan insan - erich fromm
sonra ahlakin soykutugu - Friedrich W. Nietzsche
sonra ezilenlerin pedogojisi - Paulo Freire
sonra gen bencildir -Richard Dawkins
sonra iyinin ve kotunun otesinde - Friedrich W. Nietzsche

ayrica freud'un ego, superego ve id kavramlariyla neleri aciklamaya calistigini anla, sonra bunlarin elestirilerine bak.
psikoloji ve sosyoloji uzerine arastir ve ogren.

ted videolarini takip et, ilgini ceken videolari izle hepsinden once de sunu izle: www.ted.com

butun bu adamlarin ve daha bircok baskalarinin ne demek istediklerini, bu kitaplari her donup okudugunda, daha baska bir seviyede anlayacaksin. bir kez okuyup kenara atma o yuzden.

sonra istedigin kitabi oku.

bu kitaplar senin dunyayi algilayisini mantikli bir seviyeye getirecektir. kendine bir cerceve edinebilmek icin bunlari okumani tavsiye ederim.

"İmanlı Hristiyan ve Yahudiler de cennete gidecekler"
www.kuranmeali.org
www.kuranmeali.org

"Müslümandan başkası cennete giremez"
www.kuranmeali.org

Böyle bir kitabı kendin okuyup yorumlayabilecek misin?

"O gökten yıldırımlar gönderip dilediğini çarpar"
www.kuranmeali.org

Ya da bunun gibi Zeus döneminden kalma fikirleri, antik Yunan dinlerini ve o dinlerin bugünü nasıl etkilediğini okumadan yorumlayabilecek misin?

Burada hiç araştırma yapmamış kişiler "kuran/kitap oku anlarsın" diye atıp tutabilirler. Sen araştırma yapmış kişilerin kitaplarını oku. Doğrudan kutsal kitapları okursan böyle şeyleri görüp baştan vazgeçersin.

inançlı biri isen , öncelikle peygamber efendimizin hayatını okumanı tavsiye ederim.Daha sonra da Kuran mealini okursan algılama çok daha kolay oluyor.

syg

emre 1974tr'nin sözlükteki yazılarından başla. hepiniz spirütalistsiniz!

bira ve patatesi bırakmadıgın sürece göbeğinden ve o iğreç yağlarından kurtulamazsın.

beSlenme alışkanlığını değiştirmediğin ürece sabahtan akşama kadar göbek eritme hareketi(?), kardiyo vs yap. bir şey olmaz.

@mahone
benlenme ?

Beslenme* ve haklı kendisi.

beslenme yazmak istemiş arkadaş.

karın çalışarak karın bölgesindeki yağlardan kurtulamazsınız, bölgesel zayıflama diye bir şey yoktur. Tek çözüm sıkı bir diyet ve antrenman programı. Beslenme alışkanlıklarınızı düzenlemeniz ve ağırlık + cardio içeren bir antrenman programı izlemelisiniz.

eksisozluk.com

tabata denilen olayın videosu
www.youtube.com

Squat en iyi göbek eritme hareketidir.

aynı benimde kollarım vs ince, sadece göbek vardı. 1 buçuk ayda 11 kilo verdim. yaptıklarımı yazayım.

ekmek, pirinç, patates, şeker, hamur işini hayatımdan attım.
www.youtube.com her gün bunu yaptım.
500 metre ile başlayıp, her hafta 500 metre arttırmalı her gün ağır tempoda koşu yaptım.

ki arada sarkmalar oldu. eğer çok sıkı düzende ilerleseydim eminim daha hızlı verirdim. zor değil, başlarsan verirsin

çekebildiğiniz kadar mekik çekin sonra korse takıp koşun.

Bira ve patatesten oluşan göbek olmaz, yani vücut gelen karbonhidratı bu patatesten geliyor bu çikolatadan geliyor bu biradan geliyor diye ayırmaz; basit karbonhidratın hepsine aynı muameleyi yapar, yani yediğiniz karbonhidratların hepsi göbeğe neden olur. Ayrıca alt karın üst karın diye bir şey yok; o kas bütün haldedir, sadece yağ vücudun alt tarafında toplandığı için (yerçekimi) eritmesi biraz daha uzun sürüyor. Bira ve patatesi bırakmazsanız göbeğiniz erimez, skinny fat haliniz devam eder. Ki şişko bir insandan daha çok çirkin biri varsa o da skinny fat tipi vücudu olan biridir. Kardiyo-Hiit yapacaksınız, bira-patates tipi karbonhidratları keseceksiniz. Reçete bu.

kardiyo yap. 2 haftada erir... öyle bir erir ki insanlar zayıflıktan ölücen sanacaklar. ;) :)

squat +1000

Ben 140 kiloyken de, şu anda 100 kiloyken de aynı terliyorum. Metabolizma meselesi. Tiroid ile alakalı deniyor. Tedavisini hiç araştırmadım.

fazla kilo atılması gereken fazladan ısı demek elbette. çok zayıfken nispeten hızlı şişmanladım ben de, terlemem belirgin şekilde arttı.

ilaç kullanıyorsan olabilir, bazı ilaçların böyle bir yan etkisi oluyor. bir rahatsızlığın vardır belki ondan da olabilir, kilodan da olabilir. doktor şart.

kilo ile alakası var ama dağlar kadar fark olmaz.
Metobolizma meselesi

hastalıklarla alakalı bir durum var mı diye önce bir doktor gerekli testleri taramaları yapar. ama onlar temiz çıkarsa başka yolları da var, botox olabilir, driclor tavsiye eden var. ihmal etmeyip üzerine gitmek lazım bu konunun. (kiloyla ilgili olma ihtimali de yüksek)

kolay taşınıyorsa türk, masifse daha yerleşik bir kültüre ait olma ihtimali var. (sallıyorum ama destekli)

kanun kesin değil. sazdan kastın bağlama ise evet ona türk enstrümanı diyebiliriz ama daha geniş bakacak olursak onun da kökeni bu coğrafyadaki eskü kültürlere dayanıyor.

@namusninjası, ne alaka abi, yani kim bulmuş bu enstrümanları diyorum, nerede doğmuş, kim ilk icat etmiş, o manada :)

sazın ilk şekilleri eski dönemlerden beri türklerde mevcut ama kanunu farabi icat etmiş diye bilinir. ha farabi türk mü? valla bize göre türk, iranlılara göre fars.

göçer kavimlerden karmaşık müzik aletleri çıkmasını bekleyemeyiz. kanun çok teferruatlı bir saz. bağlama da bir o kadar basit. onu da geçtim, gerçekten çok eski müzik aletleri var, genelde kemiklerden yapılmış flüt falan bilhassa. defalarca farklı kültürlerde icat edilmiş olabilirler.

oralarda iyileştirme yapanı dağa kaldırıyorlar aman dikkat.

muhtemelen belediye topluyordur. çevko'nun olayi bambaşka.

Bizim şirkettekileri belediye topluyor, diğer illerde de öyle olabilir.

çevkoyu salla onların eli oraya ulaşmaz. şurada:
www.atikyonetimi.cevreorman.gov.tr
ambalaj atıkları toplayanların listesine bakın.

Belediyeyi arayip (cevre koruma ve kontrol mudurlugu) sor. Muhtemelen anlasmali olduklari bir firma vardir onlar topluyordur.

çevre ve şehircilik il müdürlükleri topluyor.bi görüş istersen.

belediye ile malum sebeplerden ötürü muhattap olmak istemiyorum.

çevre ve şehircilik bakanlığı mantıklı geldi. sitedeki excel listesini indirdim. van'da 2 firma görünüyor. bunlardan biriyle görüşeceğim.

Oralarda çöpten kağıt ve metalleri toplayanlar yok mu? Bu tipler İstanbul trafiğinde el arabalarıyla cirit atıyorlar. Siz kağıtları çöpe atsanız bile mutlaka birileri çöpü karıştırıp ayırıştırıyordur.

abartmmak kaydiyla gunde bir sise dogal maden suyu icebilirsin.

su aromalilardan degil ama, kizilay, sirma, beypazari falan sade maden suyu.

ayran da gercek ayran degil tabi ama kola kadar zarari yoktur bunyeye.

ambaljli iceceklerden ve gidalardan ne kadar kacabilirsen kac.

% 100 kacmak mumkun degil ama endustriyel gidalar zararli maalesef.

glikoz şurubundan bahsediyorum. saf şekerden değil.

hacı baba, sütlü çay, ev yapımı limonata, soda-limon, buzlu çay, buzlu kahve, meyve püreli karışımlar.. aklıma gelen bunlar. alkol olur dersen bira gibi bir nimet var.ya hiç olmadı soda içine taze nane at, yeminle hayatın renkleri birden canlılaşıyor. insan sağlığını hiçe sayan meşrubatları zaten at gitsin. niğde gazozunu tenzih ederim ama.

Maden suyu dışında marketten alınacak içecek yok. Maden suyunu da yemeğin yanında içmek şişkinliği arttırır bazik olduğundan.

paketlenmiş her şey sağlıksız önce bunu bi oturtalım. içecek olarak; su, ayran ve kefir(bunları da kendin yapacaksın, marketten almayacaksın) dışında hiçbir şey içmemek gerekiyor sağlıklı olmasını istiyorsan.

belki maden suyu içebilirsin, o da limonlu falan değil düz maden suyu.

Yoğurdu kendiniz yapıyorsanız ayran, yapmıyorsanız su.

çok mu minik? süt içirilecek kadar minikse hemen bi petshoptan falan kediler için süt tozu oluyor ondan alın. o zaten tarif eder. 3 yemek kaşığı toza 1 yemek kaşığı su muydu öyle birşey. bi de minik biberon alın yavru pisişler için. onu içirin tosuncuk olur zaten. ama önce bi veterinere götürün belki bi hastalığı vardır

matilda, 1 aylık falandır belki

pat diye ölebilir. hazırlıklı ol. 4 yavruyu çamur içinde buldum besledim, iki hafta içinde hepsi öldü. en sağlıklı ve kurtulmaya en niyetli olanını göz enfeksiyonundan kaybettim hatta. bir gün mükemmel ve oyuncu oluyorlar, ertesi gün halsizleşiyorlar, sonraki gün ise pat diye ölüyorlar. göz enfeksiyonları hızla ilerleyebiliyor. çok meşakkatli. veteriner şart.

o zaman çişini de kendisi yapamaz hafif nemli bi pamukla süt içirdikten yarım saat sonra falan poposuna dairesel hareketlerle masaj yaparak çişini/kakasını yaptırmanız gerekecek. bunlar sizi korkutmasın ben kendi kedimi bu şekilde büyüttüm o da minicikti ip gibi bi kuyruğu vardı şu an 5 aylık bi tosuncuk

paraziti vardır muhtemelen , atamazsa ölebilir veterinere götürebilirsen götür..

Marka mı?
Dockers
GAP
Gant

mavi beyaz, pötikare'den de küçük kareliler. yaka içi farklı renk astarlı olanlardan falan kaçın.

Ben süt bozulmaya yüz tuttuğunda yapmalık puding bulundururum buzdolabında. Puding falan yap işte.

beşamel soslu makarna.

sut icilebiliyor

Puding ya da Dr. Oetker Kazandibi alıp yap.

patates püresi

@osurdum, bugün tatlıya ara verdim bir sürelik :(

@brawler, sütü çok severim ama yek başına içmeyi sevmiyorum. tatlıyı bıraktığım için de sütü bir şeyin yanında da içemiyorum :(

evde un varsa muhallebi yap.
@hareketamiri ve @lily briscoe önerileri de muhteşem. dene.
bunun dışında eğer yoğurt varsa bir kaşık kadar, o yoğurtla sütü mayalayıp yoğurt yapabilirsin.

yoğurt mayala kanks. kımız da yapabilirsin tabii.

Tavuğu marine etmek için kullan. Hazır kremalı mantar çorbası alıp 3bardak su 2 bardak sütle pişirince çok yumuşak, hoş bir şey oluyor. Hazır, ev yapımı neredeyse her çorbaya 1 bardak süt iyi gidiyor, hava sıcak gerçi ama.
Püre olur, beğendi olur. Sütlü börek olur.

patates püresi

püre, domates çorbası

yemeğe kullanacaksan max bi bardak süt gider bilemedin hadi 2 olsun, püreye falan çok az koyuluyor zaten en mantıklısı ya yoğurt ya da tatlıda kullanmak.

cafe crown latte - soğuk

Ben opuyorum hep. Kafasini kaciriyo sonra ama bisey demiyo. Bir tek bazen elektrik carpiyorum o zaman kiziyo.

Annemlerin kedisine yaptım aynı şeyi. Tırmık attı eşek. Ama ıskaladı.

Bizimkilerin birisi kafasını çeviriyor, öbürü bişey yapmıyor, suratına bakıyor.

ben öpmüyorum. yüzümü iyice yaklaştırıyorum o benim burnumu yalıyor.
öpmeye kalkarsam o önce davranıp yalar, hoş olmaz :p

ben hep öpüyom benimkileri. bazen gıklarını çıkarmıyolar :) ama onun da bi eşref saati var tabi. her an öptürmez öyle

ben parmağımla burnunun ucuna hafifçe ard arda pıt pıt pıt yapardım hapşırtırdım.

her kedinin bazı hassas noktaları olabilir. kasık içi, kuyruk sokumu, burun, kulak ucu ve benzeri noktalardan dellenen sayısız kediyle sevişmişliğim var benim.
ayrıca kediye yüzü yaklaştırmak çok tehlikeli, tavsiye etmiyorum. gerçekten. aynı şey tavuklara da yapılmamalı. göz bebeği çapı değiştiğinde gözün bebeğine gaga yemek son derece mümkün.

benimki genelde benim burnumu yalıyor. bir kere ben onunkini yaladım "deli midir ne?" bakışı attı.

Bi kedim çok seviyo, burnunu öpeyim diye kendisi uzatır hep. Yirim onu ben :)
Diğeri de katiyen öptürmez, ama o da burnunun okşanmasını seviyo.

benimki yüzünü silkeliyo ama aşırı tepki vermese de sevmiyor evet :)

yanağından, burnundan falan öpecek kadar yaklaşınca yalamaya kalkıyor benimki. beni sanırım yeni ayrıldığı kardeşi yerine koyuyor :(

biz bol bol öbüşüyoruz 14 yıldır:)

Kafasını geriye çekiyor, hafifçe tutunca kıpırdamıyor ama.

benim kedi genelde öpülmeyi seviyor.

www.youtube.com

tabii ki fringe manyak mısın :d

fringe +1

ilk sezon sıkıcı olsa da 3ten sonrasında tuvalete gidemezsin

fringe değil

Başlangıç olarak
Battlestar Galactica
Stargate SG-1
The X Files
Lost Room
Firefly

Son sezonu ile Person of Interest

Bilimkurgu degil ama gizem olarak eskilerden Lost, yenilerden The Leftovers.

orphan black

tabii ki twin peaks.

The strain

Black Mirror

(bkz: the lost room)

hepi topu 6 bölüm zaten.

(bkz: lost)

fringe denen boka ya bilim kurgu diyeceksiniz ya da gizem. ikisinden birini seçin. öncelikle bunu belirtmek isterim.

ben "the prisoner" diyorum gururla.

(bkz: continuum)

(bkz: dostlar tavernası)

yabancı?

edit: anılar 9 yabancıymış. başka, diyim peki?

tina turner'in what's love got to do with it şarkısını da içeren albümü
cyndi lauper'in canlı konser kayıtları (groovesharkta var)
c.c. catch denen hatun her ne yaptıysa onu

darelfen.com

the cars - greatest hits

the smiths, joy division albumleri
the rise & fall of ziggy stardust..., the man who sold the world, hunky dory, low (bowie)
tender prey, the firstborn is dead (nick cave & the bs)
disintegration, the top, seventeen seconds, kiss me x3 (the cure)
heaven up here, echo and the bunnymen
murmur, green, lifes rich pageant (r.e.m.)
freaks (pulp)
london calling
a kiss in the dream house (susie sue & the banshees)
benimle oynar misin
ispanyol meyhanesi
turkuz turku cagiririz
bugdayin turkusu
ince memed turkusu, atlinin turkusu, nazim turkusu, ada

cok sevdigim gruplar degil ama donem gecisleri icin dinlenebileceklerden:
happy mondays
new york dolls

demek ki size karşı ilgisiz ya da bir ilişkinin getireceği sorumlulukların içinde olmak istemiyor.

karşı taraf baglılık istemiyor ve sıkılmış biraz. Beklentileriniz farklı olduğu icin evet hayır gelmez diyebiliriz

biraz geri bas, cool takıl.
sakın ha üstüne gitme, çok pis sıçarsın.

Gelmez maalesef ve evet sen uzerine gittikce o kacar. Zorlama hic.

terk edilmek büyük nimettir. katkısı büyüktür. gerçekte neye ihtiyacın olduğunu anlarsın. ne ile yaşayabildiğini anlarsın.

bence de geri bas. kaçan kovalanır.
istemiyorsan isteme de

hayır gelmez.

bir kız olarak bunu söylemek istemezdim ama hakikaten geri bas. yani ona ne türlü iltifat vs ilişkiye kaçan hareket yapıyorsan onlardan kurtul üç beş gün arama sorma normal arkadaş moduna gir. eğer sana karşı birşelre hissediyorsa daha sık görüşmek ister ve hatta seni kaybetmekten korkar belki sana ilgisini bile belli eder. bunların hepsi eğer bir ihtimal ilişki yaşamaktan korktuğu için sana o cümleyi kurduysa geçerli. eğer sen onun için asla aday olamayacak biriysen senin yazmaman pek umrunda olmaz kendi yolunda yürür gider. sen de yol yakınken baska denizlere yelken acarsın.

Yapılacakları yapmışsın. Bu ara reklamlarda görünen makinenin arka kısmındaki filtreleri filan da temizlediysen servis çağırmaktan başka çaren yok.

90 derecede deterjanla boş iken çalıştırın. bir de kullandıktan sonra kapağını açıp içini kurutuyor musunuz?

kapağı açık bırakıyorum,
çamaşırları bekletmiyorum.

makinamız eski bir makina, öğrenci evindeyiz, yeni makina alacak durumumuz da yok açıkçası. tamirci ne kadara halleder bir fikriniz var mı acaba? borularda tıkanıklık ya da makinada küflenme varsa oluyormus sanırım böyle. bunları halletmek çok pahalıya patlar mı bize?
eğer olmazsa ikinci el başka bir makine mi alsak ki acaba? o da nasıl kullanıldığı belli olmayacak, yine kokarsa diye korkuyorum.

dert oldu resmen of.

eger makinenin su aldığı yer bir lavaboya bağlı ise (bizimki mutfak lavabosu ile aynı yerden su alıyor) lavabo aç kullan, giderleri temizlesin. makineyi çalıştırmadan önce su boşaltma imkanın varsa makinenin suyunu boşalt sonra yıka camasırları.

boş bir şeklide sirke ile yıkamayı da dene. tüm detarjan, yumuşatıcı gözlerine ve kazana sirke koy uzun program yıka. arada durdurup beklet. sonra devam ettir. yinede geçmezse yapacak bir şey yok lastik kısımları çürümüştür onun geçmeyen kokusudur.

edit: bu arada limon tuzu çok tehlikeli çaydanlığı bile delebiliyor onu dikkatli kullanmanı öneririm. kokuya fayda etmez kireç çözücü etkisi vardır limon tuzunun.

Makina su gideri s yapmadı ise yeni makina alsanız bile o koku gelir

Lavabo s İ diye aratın google da

ıslak kalmış gibi? kirli paspas kokusu gibi mi? o koku lavabodan gelmez gibi sanki. makinenin içinde parça halinde birikmiş kumaş artığı-yün falan olabilir mi?
ben olsam kostik denerdim (lavabo açıcı). düşük dozlarda ve eriterek tabii en kısa programda. ve sonra boş bir suyla yıkama daha.

kor oluyor badem gozlu oluyor.

devran boyle donmeye devam ediyor

ama insanlar etkileniyor abicim. mesela ben baris manco oldugunde cok uzulustum harbiden. ama paylasimda bulunmadim zira o zaman twitterim yoktu.

İstemiyoruz, böyle ufak şeylere takılıp zihnimizi yormuyoruz.

insanlar değişir. 20 yaşıma kadar mustafa keserden nefret ettim akşamlarımı berbat etti diye. şu an politik tavrım şu:
82.222.152.134
allah gecinden versin kendisine bişey olursa diye kenara entry kaydedip vefatından sonrası için hazırda tutucam. iyi hatırlattın.

sosyal sorumluluk bir vitrin yalnızca. amaç popülizm pastasından bir pay alabilmek, bir şekilde kendini tekrar tekrar hatırlatabilmek, popülizmi sıcak tutmak.

ilgi, ilgi, ilgi

en basitinden en komplikesine düzenin üstüne kurulduğu unsur budur.

Sanki vefat edenin kırk yıllık dostu gibi üzgün suratlara sığınanlari anlamıyorum. Üzüntülerini sosyal medya üzerinden bilhassa "r.i.p" şeklinde duyuranlar ayriyetten samimiyetsiz geliyor.

Sevdiğin, eserlerini takip ettiğin biridir, "ölmüş mü hadi ya, toprağı bol olsun, severdim." der geçersin sohbet ortamında, olur biter. Bence tabii, dileyen dizine vurarak aglayabilir de beni ilgilendirmez. Ama neticede ölümlü dünya ve ölen insan için önemin yok.

Kısmen öyle düşünüyorum, bir kişi bir ünlüyü gerçekten sevebilir, mesela ölse ağlayacağım birkaç kişi var. Ama mesela geçen Robin Williams öldü, adamın sözlükte başlığı 5 sayfaydı, ölünce 39 sayfa oldu. Yav madem bu kadar seviyordun niye ölmeden hiç gelip de bir şeyler yazmadın? Ben sevdiğim kişilerin başlığına girip bir şeyler yazıyorum, bilgi veriyorum, şusu böyle busu böyle diyorum. Adam öldükten sonra girip ayyh çok üzüldüm kahroldum yazmak bana da samimi gelmiyor.

İş dışındaki yakın arkadaşlarımla çok sık görüşemiyorum. Bana 2 hafta geçmiş gibi geliyor ama bir bakıyorum 3-4 ay oluvermiş. Bir şekilde konuşmuyorum ama onların orada olması güven veriyor. Gitmesek de görmesek de o arkadaş bizim arkadaşımız. Ya da aileme her gün onları sevdiğimi söylemiyorum. İşe giderken o gün ölecekmiş gibi yaşamıyorum.

Bir yerde ölen bir şarkıcı ya da aktör de öyle. Bugün aklımda değildir, aylarca aklıma gelmeyebilir, sevgi sözleri söylemem ama varlığı farkında bile olmadığım bir güven ve rahatlık verir. Hayatımın çoğunu müzik kaplıyor, çalışırken bile kulaklıkla müzik dinlerim. Hatta uyurken de dinlerim. Ama şu anda aklıma gelmeyen birinin ölümü beni o gün veya anlık sarsabilir.

Kemal Sunal'ın filmleri ile büyüdüğüm için, onun filmleri benim kişiliğimi doğrudan etkilediği için, kendisi bana neredeyse "ikinci baba". Filmlerinin benim hayatımda, davranışlarımda, kararlarımda katkısı var. Ofiste karşımdaki arkadaşım için de Zeki Müren çok değerli, onun davranışlarında kendini buluyor; kendisini onun şarkılarında buluyor. Bu ve başka başka insanlar da bizi hiç bilmediği gibi, bizim gibi milyonların üstünde az veya çok şiddetli benzer etkiler bıraktılar. Yaşarken onlara bir şey olup olmayacağı hiç aklımıza gelmedi ama öldüklerinde bizim bir yakınımız da, evimizden biri de öldü. Şu ana kadar ölümü daha fazla koyan bir ünlü olmadı ama belki de hayatımda böyle yer tutan bir ünlü var ve ben farkında değilim. Aynı vakit ayırıp da görüşmeyen bir arkadaşım başka bir şehre taşındığında nasıl içim burkuluyorsa, o kişi öldüğünde de öyle içim burkulacak. Değerini o zaman anlayacağım.

Şu ana kadar ölüm günü kimseye bir şey yazmadım ama bu da yazmayacağım demek değil.

Ölüyle de ölünmüyor tabii ki, ateş de düştüğü yeri yakıyor. Anlık şoktan sonra hayatına devam ediyorsun.

kısmen haklısın, kısmet saçmalamamışsın. bazen gerçekten abartılı tepki veriliyor eyvallah da bana da gelip sorsan en sevdiğin şarkı diye high hopes derim belki ama neşet baba'ya da çok üzüldüm, onu da hep içerken dinlerdim. yani müzikte illa belli bi tarzın olmak zorunda değil ki sonuçta çok farklı uçları da severek dinleyebiliyorsun. birini sevmen diğerini sevmemen anlamına gelmiyor.

işid zart zurt bu gruplar yurt dışı menşelli dinleri kendi inananlarına kötülemek amaçlı oluşturulan gruplar.

Sen boşver işidi falan otur araştır. Ol dedi Oldu kafası argümanlardan uzak dur.Oku ve araştır. Din başka birşey istemez.
o zaman için rahatlar

bagli kalmaya calismak sacma. mantiksiz geliyorsa mantiksizdir. soguduysan sogumussundur.
aklina hukmedemezsin.
huzurlu hissetmen icin oturup dusunup, mantikli gelen neyse onu kabul etmen gerek. ateistler gercekten de ozentilik yapmak icin ateist degil cogu zaman.

bir kere "acaba" sorunu sorduktan sonra onu durdurman mümkün değil. bence kendini rahat bırak.

yine de cevap vereyim, tasavvuf oku, dinin en güzel yanı.

cevabı başlıkta vermişsin. karar senin.

mesela atom bombası yapıldığında biz bilimi değil, bunu yanlış yönde kullanan insanları eleştiriyorsak, din olgusunda da böyle davranmalıyız.
ben bir müslüman olarak hata yapıyorsam bunu islam'a mal etme, beni eleştir.
eğer sen kalkıp da birey yerine islam'ı eleştiriyorsan kuran'ı da okumuyorsun demektir. çünkü sen gerçek islamı doğrudan kaynağından değil, üçüncü şahıslara göre yaşıyor ve anlıyorsun demektir.

bu bakış açısına göre davranırsan, yani islam'ı bizzat kendi direkt kaynağına odaklanırsan arada sadece allah ve sen kalırsın, üçüncü şahıslar değil.

abi bence kendini islam rönesansı eserlerine göm gitsin. iyi bir kaçış yolu olabilir bu.
(bkz: islam'ın altın çağı)

bağlı kalmak için uğraşıyorsun ama bağın koparsa rahatlama çok şiddetli oluyor. bağlı kalmaya çalışırken yaptığım her ne kadar mantığa bürünmek de olsa olumlu bir çabaydı mesela, benim için artık 10 senelik bir mevzu oldu tabii.
iş psikolojik bozukluksa, kendini dinle ilgili çok değişik kaynaklar var, onların deryasına at. din ve dünya işlerini birleştir biraz. agnostik ve hatta ateist ilahiyatçılar var. felsefesini düşünenler var. bi uçtan gir, bi bakmışsın aklına yatmış. ya da bi bakmışsın ters istikamete savrulmuşsun. %50 ihtimal aslında ama..

ışid ve akp'liler aklına gelirse gerçek islam bu değil diye düşün.
özellikle akp'nin pompaladığı muhafazakar kapitalist kitlenin islam'la yakından uzaktan alakası yok.
vakit kaçırmadan namaz kıl, kılarken başka şeyler düşünme.
arada sabah namazlarını daha samimi insanların olduğu ücra köşelerdeki camilerde kılabilirsin.
sık sık kuran'ın arapçasını dinle. özellikle güzel okuyan hafızlardan.

bir ateist olarak samimi önerilerim bunlar.

tik atmadığın için cezalı yazıyorum
din şiddettir, baskıdır, katliamdır.
cümlelerinde hissedilen tek şey korku.
yani gördüğün gibi din yıldırmadır.
ne kadar beter olsan da dinden çıkamazsın.
kendi kendini hapseder ve öyle ölürsün aynen dediğin gibi.
dünyanın her yerinde tüm ilahi dinler böyledir.

duyuruyu okurken biran şüphelendim ben mi yazdım bunu diye.İslamda Kadının durumu,ayetlerin farklı yorumlanması spnucunda ortaya cıkan abuk subuk hareketler (adnan oktar bi yanda diger yanda işid nasıl yorumlamaksa bu), dindarların geri kalmıslıgı, batıdan gelen herseye paranoyakca bakan dindarlar(internet,moda vs),dinin bencilliği,cehennemle tehdit etmesinin korkuclugu derken ben de sogudum da sogudum. ama din öyle bisey ki -sen istedigin kadar oku,arastır vs-icine yerlesmisse kolay kolay söküp atamazsın. Mesela ben bu sogumalar neticesi ibadet falan etmiyorum coktandır ama inanmıyorum da diyemiyorum.sanki icten ice allahla kavgalısın. "Varsın evet ama kuralların sacma" diyorsun.bu sürecte "namaz kılmayan ickisini icen ama muslumanım diyen" tipleri anlar oldum. Adam sorgulamak istemiyor cünkü bi sonuca vramayacak vakit kaybı,kafa karısması yaratacak."yüZde yüz allah var muhammed onun elçisi"diyemediği icin dünya zevklerinden mahrum kalmak istemiyo. Velhasıl sen o inancı söküp atamazsın icinden kafa karısıklıgıyla yaşar gidersin gibime geliyo

ailenden kalan miras konusunu bir kenara bırakırsak senin dine ihtiyacın var mı? iyi bir insan olmak, kötüyü iyiyi ayırmak için illa bir kılavuza mı ihtiyaç duyuyorsun bunu düşün.

inançlı bir insan olarak konuşuyorum şüphe duymakla doğru olanı yapıyorsun aksi takdirde ailenden sana gelen inanç, inanç değil kültür halini alabilir.

imanı kuvvetlendirici kitaplar oku, videolar izle
kuran meali oku. şu altta linkte yer alan iyidir tavsiye ederim
(git: www.kitapyurdu.com

youtube da güzel videolar var insanların islamiyeti nasıl keşfettiği ile alakalı (müslüman olduğunu farzediyorum) onlar yardımcı olabilir.

ayrıca aklın da allahın varlığını kabul ettiğini düşünüyorum. aklını kullanarak da bulabilirsin.

"I know everything"

Benim bildigim tez yazarken kaynak taramasi zorunludur, hatta tezin en büyük kismini bu olusturur (doktora ve master tezi arasinda bu oran degisir). Sizin teziniz yani öne sürdügünüz sey baskasi tarafindan daha önceden öne sürülmüs olabilir. Eger hic kaynak vermez iseniz, daha önceden de bu öne sürüldüyse bu intihal olarak yorumlanacaktir. Bence dikkat edin.

Cok orjinal bir fikir ve düsünce bulmus olabilirsiniz, ama bu fikri olusturken alt yapsisini nasil yaptiniz? hangi kaynaklar bu alt yapiya referans oldu? bunlari da yazmalisiniz, ve referans vermelisiniz.

tartışma bölümünde istediğin gibi yazabilirsin.

o bilgileri nerden edindin? önemli olan o.. bu düşünceleri kendi başına üretmedin yani bi yerden esinlenme var. bunu belirteceksin. ayrıca tez dediğin de öyle kaynakça kısmına yazılıp bitmez. her paragrafta mutlaka belirtmelisin esinlendiğin kaynağı.

okul bilgilerim iş hayatım vs vs

sizin yazdığınız tez değil deneme oluyor. hangi konu üzerine yazdıysanız artık.

tezin introduction kısmı olur. o kısma o konu hakkında teorik bilgiler, daha önce yapılmış çalışmalar yazılır. bu sayede okuyan konu hakkında fikir sahibi olur.

atıyorum "su 100 derecede kaynar" bilgisini siz hayat okulunda öğrenmiş olabilirsiniz ama bu size ait bir buluş değil, var olan bilgiyi öğrenmiş olduğunuzu gösterir. bu yüzden giriş kısmında bu cümleyi yazdıktan sonra bunu kanıtlayan deney sonucunu bulup referans göstermelisiniz. aksi taktirde yazdığınız tez bilimsellikten uzak bi deneme olur arkadaşın dediği gibi.

teorik olarak, nasıl ki tezinde hiç tablo kullanmadıysan tablo listesi veya hiç kısaltma kullanmadıysan kısaltmalar listesini oluşturmayacaksan, kaynak kullanmadıysan da kaynakça bölümü oluşturmazsın.

ancak pratikte tez denen merette ister istemez (dolaylı da olsa) başka bir yerden alıntı yapmalısınız. şöyle ki:

en kötü ihtimalle tez hazırladığınız konuda daha önce yapılmış çalışmaların ne olduğunu, kimin ne yapıp ne sonuç bulduğunu özet olarak anlatmanız istenir (literatür taraması). literatür taraması olmadan bir tez kabul edilmez. bu adam şu çalışmayı yapmış bunu bulmuş derken bile o adama referans verirsiniz.

kısaca bu sorunuz "10bin metreden paraşütsüz atlayıp yere düştükten sonra bu atlayış deneyimimi kaleme alırsam kitap olarak yayınlatabilir miyim?" demeye benziyor. teorik olarak yapabilirsiniz ama pratikte imkansız

Söylenenlerin hepsine, özellikle de literatür taraması kısmına katılıyorum. Önceden yazdığınız konuyla ilgili kim ne demiş, hangi çalışmalar yapılmış vs. gibi bilgileri vermeniz gerekir. Ayrıca (konunuzu bilmediğim için burayı ekliyorum) teziniz bir içerik araştırması olabilir veya bir deney yapmış olabilirsiniz. Ya da anket vs yapmış olabilirsiniz. Neden bu yöntemi tercih ettiğinizi de belirten bir şeyler yazmanız lazım ki burada kaynak şart.

asimov musun mübarek diye sorarlar, sormalılar.

Tez yazarken su formata dikkat etmenizi öneririm ve genelde bu format üzerinden tez yazilir. ("spatzle" vermis oldugu örnekden devam edersek)

Mesela Alman üniversitelerinde tezi 4 temel kisma ayirarak ele alirlar(daha fazla bölüm olabilir ama temel olarak böyledir). Türkiyede ya da ABDde de degisecegini sanmam. Bu yapi bu sekilde olmadigi sürece tezi kimse tez olarak almaz.

1. Giris kismi, olayi genel olarak anlatir, bu tezi yazmadan önce genel kani nedir onu özetler. Birkac kisiden bu düsünceyi besler. Bir yada birkac "birebir " alinti yapar. Birebir alinti su sekile olmalidir ve 2-3 alintiyi gecmemelirdir. Mesela,

"Su 100 derecede kaynar"[1] A.BilmemneBilimAdami

2. Bölüm bu konuda yazilan tüm litaratürlerin derlemesi gibidir. Ama kendi cümlelerin olmasi gerekir. Asla birebir o kaynaklardan cümleler kullanmaz. Tezin %90 ina yakini bu kisimdir. Mesela;

Su 100 derecede kaynar fakat tuzlu su olmadigi sürece[2]

[2] Bilmemne Science dergisi p.123 (bu kisim her sayfanin altinda olur, ve o paragrafi yazarken nereden ögrendin bunu. interneten okuduysan internet sitesi felan da yazilmali, ve her sayfada olmali)

3. Bölüm senin fikirlerin, deneylerini icerir. Genelde tezlerin %10u gibidir(Doktora tezlerinde bu artar). Bu kisim sana özel olmali, yukaridaki kisimlardan edindigin saglam temelin üzerine kurgulanmali

Suyu kaynattim ama 100 derecede kaynamadi, bunun nedeni budur, sudur felan filan. Bence bunlar etkilidir, amma velakin öyle degildir. (Bu kisimda kaynak belirmen gerekmez)

4. Kisim kaynakca bölümü de bu tezi yazarken kac kitap okudun, kac sayfa gezdin, kac tez okudun hepsini yazarsin. bir kitabin icinden 1 sayfa bile okusan yazmalisin. Senin ilham aldigin her kaynak buraya girmeli.

kaynak: kıçım

agony? (attım)

Misery?

Trouble?

soyledigin anlama gelmiyor ama "tragedy is my remedy" de olabilir

comedy :)

Worry ve Diffculty sorun demek, ayni zamanda Remedy ile de Rhyme ediyorlar.

misery diye hatırlıyorum ben de. aychovsky +1

yok değil bunlar, dilimin ucunda ama gelmiyor bi türlü 2 gündür

motorculara bisikletlilere sanki bir bebek kullanıyormuşçasına yaklaşırım.

ama beni de çıldırttıkları anlar oluyor. en basitinden geçen hafta zaten en sağ şeritte iken beni sağlayarak bütün sağ tarafımı kapatan ve sağa dönüş yapmamı engelleyen piç. çok acelem olmasına rağmen bir 20 dakika kaybettim onun yüzünden, toplantıya geciktim, trafikte boşu boşun 150 km yapmış oldum ve bir sonraki gün tekrar gelmek zorunda kaldım.

ben de bir yaya olarak nispeten daha ufak motor kullananların trafikte istedikleri zaman yaya gibi kaldırıma çıkıp ilerlemelerinden istedikleri zaman araç gibi yolu kullanmalarından rahatsızım.

orospu çocuğu çok motorcu var. bunların neredeyse %99'u kurye ve sipariş elemanları.

trafik ışıkları, yolların tek yönlü olması, kaldırımların yayalara ait olması bunları hiç bağlamaz.

kamyonun altında kalsalar zerre üzülmem.

Ben içimden sayıyorum, ben de motorcuyum. Öküz diyebiliyorum en fazla orası ayrı, var öyleler. İnsan farkı o araç değil.

bir bisikletçi ve part time minibüsçü olarak bisletleyken seviyor, münübüste uyuz oluyorum. çoklu kişilik bozukluğu gibi.

bir motor sürücüsü olarak bu tipte insanlara bende ayar oluyorum, özellikle kasksız gezenlere, normalde yolda iki motorcu birbirini gördüğünde mutlaka selam verir ya da bir sorunu olduğunda yardım için dururlar fakat bu arkadaşları ben bile görmezden geliyorum, adımızı da kötüye çıkartıyorlar üstelik, bu kişilere araba versen de trafiği yine karıştırırlar olay kişi de bitiyo

Maalesef motosiklet sürücülerinin çoğu, özellikle ticari olanlar trafik kurallarından bir habermiş gibi davranmayı marifet sayıyorlar. Sanki ışıklar, tek yönlü yollar, yaya kaldırımı sadece arabalar için. Bu yetmezmiş gibi kuryeler sağolsun kaldırımları komple park yeri yapıyorlar. Sayelerinde iyi iş yapan pizzacı, hamburgerci gibi yerlerin çevresinde yayalar için yürüyecek kaldırım kalmıyor. Hususi motor sahiplerininse hız limitlerinden haberleri yok.

Motorlu bir apaçi sinirimi bozunca aşağıdaki videoyu buluyorum yutuptan. Stresimi alıyor.
www.youtube.com

Bir motor kullanıcısı olarak çevremde ulaşabildiğim herkesi motosiklet hakkında bilgilendirmeye çalışıyorum. Nasıl durur, nasıl döner, ne yapabilir, ne yapamaz elimden geldiğince anlatıyorum. Motosiklet kullanan arkadaşlarımı eğitim almaları ve güvenliğe dikkat etmeleri konusunda uyarıyorum. Benim gibi düşünen ve davranan çok motorcu arkadaşım var. Sucunun, paketçinin durumu ayrı kuryelerin durumu ise bambaşka. Bununla beraber kendi canını hiçe sayıp altındaki araca güvenip trafikte cambazlık yapmaya kalkan kişiler sadece motor kullananlar değil. İçinde bulunduğu kafese güvenip Allah ne verdiyse giden, kırmızıda geçen, sarıda kornaya basan, ters yöne giren, dönemeyip kaçırdığı yola geri geri gelerek girmeye çalışan, her yere dörtlülerini yakıp park edebilen ve becerebilse daha nicelerini yapabilecek olan otomobil vb. sürücülerinin binde kaçı ehliyeti aldıktan sonra kendini geliştirmek için eğitim almayı düşündü acaba. Bu durum her iki kesim için de geçerli. Şimdi sınava soksan kaç kişi yeterlilik alır? Yaya geçitlerinde yavaşlamayan sensin, okul ve hastane önünden geçerken kornaya abanan sensin, kaldırıma park eden sensin, camı açıp sigara izmariti, paketi, su şişesi, bira kutusu atan sensin yapmıyorum dersen yalan söyleyen yine sensin. E5'te makas atan arabaların videosunu falan koyalım mı? Keyifli sürüşler.

@postreal ben araba kullananlar yapmıyor demiyorum zaten ama motorcuların daha dikkatli olması gerektiği halde nasıl böyle işlere kalkışıyorlar onu anlamıyorum.

motorcular üstündür. ne yaparsa yapsın ses çıkaramazsınız. herkes haddini bilecek. tek başına arabaya binip yola çıkarak trafik yaratanlara bak önce kaç kişiler, ne yapıyorlar diye. sonra sahibinden.coma gir kaç tane satılık 4 tekerli araca karşılık kaç tane iki tekerli araç geliyor ona bak. sonra öyle 30-40 tane mala saydırma hakkın var mıymış yok muymuş bi gör bakam. ben her türlü aracı kullanan biri olarak derim ki:

bisiklet>motosiklet>toplu taşıma araçları>otomobil

halk otobüslerine saydıran falan da çok oluyor. kimse saydıramaz. istediğini yapar. 100 kişi taşıyor. biz arabamıza binip çıkmazsak ortada hiçbir sorun da kalmaz zaten.

birileri hep hayatta bizim yaptigimiz isi bizden daha iyi yapar.

ya kendimizi begenmeyiz, ya da bir mazeretimiz vardir mutlaka.

komsumuz bahcesine daha iyi bakiyordur o yuzden daha yesildir.

uzaktaki çimenlerin ışığı farklı açıda kırmasıyla alakalı olabilir kanka.

elindekinin kıymetini bilmezsen öyle olur. biraz emek, biraz özveri. hepi topu hepsi bu.

biri komşunun çimenine karşılaştırma amaçlı bakıyorsa zaten çimen fonksiyonunun ötesine geçmiştir. artık estetik obje değil rekabet metası olmuştur. kendini tatmin kaynaklı bir karşılaştırma yapan kişideki bir anlamda yoksun özgüven de nihai olarak kendini kusurlu bulmaya eğilim gösteriyor ve komşunun daha yeşil çimenini kıskanıyor.

komşunun bahçesine geçip oradan komşunun bahçesine (kendi bahçene) bak. daha mı yeşil?

gübresi falan farklıdır belki.

Psikolog olarak diyim ki boyle dusunen cok danisan geldi gecti. Ancak kiyaslamamak bunu dusundurtmez bize.

literal anlamda bir soruysa bu, namus ninjası'nın dediği gibi,

kendi çimenine üstten, komşunun çimenine yandan bakarsın. ışığın farklı açılardan yansıması, rengin tonunu değiştirir.

mecazi bir soruysa, o çimeni o hâle getirmek için harcanan emek, zaman ve parayı bilmiyosundur. onları harcamadan, o yeşile sahip olmak istiyosundur ama ''nazar etme ne olur, çalış, senin de olur'' lafını duymak da hiç işine gelmez.

genelde kendi hayatımız hariç gözlemlerimizde, "dışı seni, içi beni yakar" esasının "dışı" kısmında olduğumuz için çünkü.

edit: bu arada ingilizce deyim anlamında sorduğunu varsayarak cevapladım.
(the grass is always greener on the other side of the fence)

her ne olursa olsun uyutmak çözüm gibi görünse de değil. internette bir çok kötü durumdaki hayvanın bakım sonrası imkansız görünmesine rağmen iyileştiği görseller mevcut. bakım şartları ve birazcık özveri ile her şey mümkün. facebook gruplarına fotoğraf ile durumu yazın. gönüllü bir veteriner seni yönlendirip gereğini yapmanı sağlayabilir. umutsuz olma. umut sen ol.

Kedilerde koku ve duyma çok gelişmiş olduğu için, gözleri görmeyen bir çok rahat bir şekilde hayatına devam edebilir. Ancak köpeklerden ve hızlı hareket eden arabalardan kaçamayacağı için kapalı bir yerde bakılması lazım. Bir de gözlerindeki iltihapın temizlenmesi lazım. İnsanlar için olan kremleri (teramisin vb.) kedilerde de kullanabilirsin.

hayvanın basit hastalıkları yok. en temel yeteneği kayıp artık yahu. bir bacağı değil, kuyruğu kulağı değil, iki gözü birden görmüyor. eski haline dönmesi imkansız. ya el bebek gül bebek bakılacak ya da eninde sonunda bir kazaya kurban gidecek. acıkınca çöp bile karıştıramaz. kaybolsa yeni bir yere alışamadan kalıverir.

ha koku alması ve işitmesi şahane. çok gürültülü bir yerde ama beni yine de seslerimden buluyor. en çok canımı yakan kısım bu zaten. peşimden koşturup durdukça acıyorum acıdıkça bağlanıyorum. etrafta bir tane bile tanıdık insan yok, dışarıya kapalı bir yerdeyiz. yerellerle iletişimimiz alışverişle kısıtlı. zaten dil sorunu var. yani kapalı alan bul, birine emanet et, yok işte bu ihtimaller. türkiyede değilim ki buradan açıp duyuruyu sahip arayayım.

az önce besledim, çıktım geldim ofise. sonra dönüp yine beslerim, böyle böyle en fazla bir ay daha. sonra bakacak kimsesi olur mu? çok çok düşük ihtimal. benim gibi kedilerle uğraşan 2-3 kişi daha vardı ama insan sirkülasyonu çok bu iş yerinde. hepsi gitti. yani emanet etsem birine, o da eli mahkum bi gün dönecek tr'ye. bayramda olmasa nişanda düğünde. sonra hayvan sefil olacak.

kaldığı bahçede bekçilerin baktığı saldırgan köpekler var, bir sürü yılan var, yanda bir dere, orta yerde bir yeraltı atıksu tankı, ortalıkta sürekli dolaşan kamyonlar, jcbler, beton mikserleri, forkliftler. daha da.. sakatlanmadan yaşaması bile mucize.

ve ölmüyor da. diğer yavruların yemeden içmeden kesilip bütün gün can çekişip ölmelerini gördüm diyorum. bunun ise belki acısına rağmen hayatta kalması ve aciz duruma mahkum kalması daha beter. kedi manyağı bir arkadaşıma anlattım aynen bunları, uzağa bırak kimsenin olmadığı bi yere dedi. gece rüyama girer lan. götüm yemiyor. yemeğine kat bişeyler bile dedi. acısız ölsün yeter dedi.

bu duyuruyu biraz kafam rahatlar belki bi cevap ya da bir bilenden yardım gelir diye açtım ama açtıktan 5 dakika sonra elektrik gitti (aşırı yağmur indirince böyle oluyor burası)

bakın bu da benim duyurum:
www.eksiduyuru.com
bu kediyi kısırlaştırdık ve çok emin bi yerde ve gözümüzün önünde bakıyoruz. çünkü hiçbir engeli yok ama bu kör hayvanı ne gözümün önünde tutabilirim ne de bir yere emanet edebilirim (ve ne de terk edebiliyorum)

Zor şartlarda olduğun çok belli. Ancak hayvan yaşamak ister be..
Onu bırak sen kendini çok kötü hissedersin, unutamazsın hayatın boyunca. Hayvan benden medet umdu da göz göre göre ölüme terkettim diye. Şu an onun koca dünyada kimsesi yok sadece sen varsın.
Belli ki vicdanlısın, umudunu kesme. Kör olan, 2 ayağı kesik ne kediler köpekler gördüm, herşeye rağmen mutlular.
elinden geleni yap, belki bu senin sınavındır. hem de şartların en kötü olduğu yerde karşına çıktı belki özellikle.
gerekirse sana buradan ilaç falan yollarız. dönerken de tr ye getirirsin, burda hayatını kurtarır.

ilaç getirmem nispeten kolay fakat kediyi getirmem zor belki imkansız.
abhazya türkiyenin tanıdığı bir yer değil. o yüzden rusya üzerinden geçip geliyoruz. sınırdan canlı hayvan geçirebilmek ne kadar mümkün bilemiyorum. zaten bütün yol masrafını şirket çektiği için şirketin kurallarına uymak gerekiyor. bir de o teferruatı var. binilecek araç belli, beklenecek yer belli.

zamanında ilaç isteseydim, ama hali iyiye gidiyordu, gözleri açılmıştı, her gün siliyordum. yine de bi tobrased falan işe yarardı, kafamı duvarlara vurdum, bi daha dünyanın neresine gidersem gideyim göz damlası pire damlası parazit ilacı ne varsa toplarım valizde.

e hayvan şüphesiz yaşamak istiyor. alıyorum elime. mırıl mırıl. iyi olduğunu düşünmek istiyorum. gel gör ki kediler stres altında ya da yaralıyken de mırıldarlar. aklıma acı çektiği ihtimali geliyor. üç gündür böyle mal gibiyim işte. hal i pür melalimiz bu.

kendini suçlama, sen elinden geleni yapmışsın zaten. sen olmasan onu kimse yapamazdı.
şimdi oraları hiç bilmiyorum ama hiç yok mudur böyle götürüp bırakabileceğin bir yer? Bir mahalle, bir sokak falan en azından? kutuya koyup otobüse atlayıp götürsen?

yavru dayanamadı. gözü çok fena şişmişti. o halde birkaç gün daha yaşadı. sonra sabah süt vermeye gittiğimde ses vermedi. baktım, ölmüş.

giyotinle kestikten sonra kafa 8 saniye filan görmeye devam ediyor diyorlardı.

Arkadan kilici vurup beyin omurilik baglantisi koptugunda gibi geliyor bana.

şah damar kesilince sanırım.

tek hamlede, çok hızlı bir şekilde kesilirse (giyotin veya kaza örneğin) beyin travma sinyali almayabileceği için, kan kaybından ölene kadar yaşanabilirmiş. tabii kan kaybından ölene kadar bilinç çoktan kapanmış olur muhtemelen, yani en "temiz" ölümde bile 3-4 saniye olsa gerek.

kılıç veya bıçakla kesildiğinde nasıl olduğuyla ilgili resmi bilgi pek yoktur sanırım. giyotin veya kaza için bilgi alınabiliyor ama kılıç veya bıçakla kafa kesme işlemlerinde ortalıkta doktor veya adli tıp uzmanı falan olmuyor sonuçta...

ama bence kafa tamamen kesilmeden ölünüyordur, çünkü çok fazla kan kaybediliyor. bıçakla veya kılıçla kafa kesmek de kolay bir şey değil. kafa tamamen kopmadan, çoktan bilinç kapanıp ölüm yoluna girilmiş olur ölünmese bile.

yani kafanı efsanevi bir hareketle kaşla göz arasında büfecinin kaşarı kestiği gibi uçurmazlarsa, muhtemelen 2-3 saniye içinde ölürsün. en azından acıyı hissetmezsin.

Kan kaybından ölünceye dek vücudun hareket edebilir. Tabi kafa olmayınca işler değişir.

lavoisier'in giyotinle idamı sırasında bunun denemesini yaptığını söylerler. lavoisier şu resimdeki adamdır:
i.imgur.com

merak edip bi video izleyeyim dedim keşke izlemeseydim bence hemen ölüyodur inşallah diye ümit ediyorum oha ya

tahminim, bıçak sürülmeye başlandığı anda acı hissediliyor. şah damar kesildiği anda hissiyat azalıyor. fışkıran kan sözkonusu. akabinde saniyeler içinde bilinç kapanıyor zira sadece beyin vücuttaki kanın %25ini kullanır. kan azalınca (tansiyon düşmesi gibi bir etkiyle) bayılıyor insan. akabinde de ölüyor ama hissedip görmüyor olan biteni. belki bıçak sürülmeye başladığı andan itibaren 5 saniyeyi falan fark eder.

kafası kesinlen birinin hangi parçası "o kişi" olur peki? sorunda bu yüzden anlam bulanıklığı var. "ölmüş oluyoruz" derken kafadan mı bahsediyorsun bedenden mi? bu şekilde sorunun cevabı değişir.

o adrenalin ve korku ile bıçak acısının hissedilebildiğini sanmıyorum.

kafa çok hızlı bir hareket ile koparsa düşen kan basıncı nedeniyle bilinç anında gider. bırak damarların kopmasını kan basıncı koltuktan hızlı kalkınca anlık bile düştüğünde insanın bilinci gidebiliyor.

enseden başlayan yavaş kesimde ise omuriliğin kopması ya da bıçağın yaralaması noktasında spinal şok nedeniyle gene acı hissedileceğini sanmıyorum.

bu ışid vs olaylarında insanlar en çok "umarım acı hissetmemiştir" konusuna takılıyor ama bence 5 saniye sonra ölen bir insan için acı hissedip hissetmemiş olması önemsiz. ben o insanın yaşayamadığı hayata, geride kalan yakınlarına ve öldürülene kadar geçen onlarca dakika içinde yaşadığı korkuya üzülüyorum.

@esenboga

soru çok basit. herkes anlamış. tekrar oku istersen.

@orpheus

aynı duyguları bende hissediyorum. bakıyorum bazıları 20-30 yaşları arasında. yani yaşanacak onca güzel şey varken bir kaç tane orospu çocuğu kafanın dibinde dolaşıyor. sonra kafanı tutup kesiyor. yani o an halimi düşünüyorum tek isteğim acı çekmemek olur. orospu çocukları zaten öldürcek belli.

kesilen kafaların sahiplerinin neden ölene kadar savaşmadıklarını merak ediyorum ben de. mesela moğol ordusu geliyor. ölüm ve tecavüz garanti. bir insan bunları neden kabullenir? korkakça ölmenin ne tarafı mantıklı?
ve ayrıca sorun kısmen saçma. kesilen kafanın sahibi soluk borusu da koptuğundan ötürü bu meseleyi anlatamadığı için, elleriyle irtibatı gittiğinden ötürü yazamayacağından, ve biz onun aklını okuyamayacağımızdan dolayı, sorduğun sorunun cevabını bildiğini iddia eden kişiler spekülasyon yapıyorlar sadece.

ne çok bilmiş insanlar ve memlekette arkadaş. yahu soru soruyorum soru. her sorduğumuz sorunun içinde miyiz? bizzat yaşamış mı oluyoruz? şu sorunun cevabını bilmek için gidip ışid'e kafamı mı kestireyim? soru sorduk işte. biliyorsan cevap ver. bilmiyorsan verme. ne kafa patlatıyosun bu kadar be adam.

Lsd nin patlama yaptığı 60 lı yıllarda fantastik deneyler çok yapıldı.
Bunlardan biri de giyotinden kopan başın düşüşünü görebilmesi üzerine.
Araştırma sonucu :Kısa bir süre dışarıdan tepkilere cevap verebildiği idi.
Daha da ilginci, Rus bir bilim adamı kesik bir köpek başını kan pompalayarak 2saat faal tutması, yemek yedirmesidir.

2

2

muhendis kafasi mi? alsdkfjas

2

MALIM

2

2 :D

2

2

lan 500 kişi niye 1 demiş o zaman. gerçi bende 2 çıkardım ama acaba yanlış mıyım diye teyitleyeyim dedim

alttaki yazı olmasa 1 or 2 yazıyor diye dilbilimci kafası lazım mı diyecektin?

neden 1 veya 2 olduğunu anlayamayan bi salak ben miyim?

2. ortaokul 2den mezun olmuş olmak yeterli bilmeye lakin.

bu seferde 1 buldum lan

edit: bi 1 buluyorum bi 2

mühendisliğe hakaret olmuş bu soru. 2 tabii.

türkiyede ki kendine mühendis diyen kaplumbağalardan başka bir başlıkta bahsederiz.

kesin bilgi yayalım 2

1 buldum.Kendimi kötü hissediyorum..

Mevzu hangi yöne gittiği değil nasıl gittiği.
2

2.

cevap 2 ama mühendislikle ne alakası var. lise terk biri yapar hatta okuma yazması olmayan biri mantığı ile kotarır.

2

1

yapma. lokasyon sakat.

o zaman biriniz gelin benimle ya :(

ben olsam yapmazdım.

35 lira için değmez.
www.obilet.com
otobüs garına gitsen, muhtemelen biraz daha ucuza da bulursun.

gerek yok ya. tatil zamanı, illa ki arabasıyla giden bulursun. sor buralarda falan, en azından yoldan rastgele birinden daha güvenilir olur.

bu ülkenin geneli çok sakat. izmir bodrum falan diye düşünmemek lazım. yazık olur. neyse parası verin otobüsle gidin. canınızdan daha kıymetli değil.

osloda, şangay da olsan dahi yapma. haberlerde görmek istemiyoruz seni.

aman diyim. yapma bence.

aslında mesele "bedavaya getirmek"ten ziyade otostopla yolculuk yapmak, seni anlıyorum. 35 lira para değil elbette. ben 5 yıl 1000'den fazla araca otostop çekmişimdir, birinden incinmedim. şehirlerarası da otostop çektim, 700 kilometre kadar. kola ısmarlayan oldu, ot ikram eden oldu, cebime "buradan sonra otostop çekme" diyerek 20 lira sıkıştıran da oldu.

tek bir fark var: ben erkeğim.

bu yüzden, söylenenlere katılıyorum. kimse iri yarı, kıllı bir erkeğe tecavüz etmiyor. ama yaz günü şortları ve askılı bluzuyla otostop çeken bir kadın gördükleri zaman, "bu kesin orospu, bir kere de bana verir ne olacak" diyorlar.

yapma.

yapma arkadaşım. cv misali deneyimlerini de yazma. her yolculuk başka bir macera.

tecavüze uğrayacağının garantisini veriyorum. burası bir orta doğu ülkesi güzel kardeşim.

millet yapma diyo sen hala tanımadığın insanlara biriniz benimle gelin diyosun. çok yaşamazsın bu kafayla.

yolyola.com'dan biriyle gitsen?

Otostop çok zevkli bir şey tabi ama başına bir şey gelme riski gerçekten çok yüksek.

otonom, baktım oraya da ama ordakilerin de referansı sağlam çıkmadı + istediğim tarihte giden kimse yok.

endişelerinizi anlıyorum. teşekkürler. tamam yapmıyorum o zaman.

ve işte bu yüzden gidiyorum buralardan aaamaaann başlarım böyle ülkeye.

yapma sakın.

sen bunların abartmalarına bakma. arabasına bineceğin tipe dikkat et yeter. bunlara göre anamız bacımız sokağa da çıkmasın.

tipten anlayamazsın nasıl bir kişilik oldugunu+kızsın ve bu dahada tehlikeli senin için aklın varsa vazgeç

yapma çok sakat yok illa yapacağım diyorsan aile veya kızlı erkekli gidenlere el et.

Ben erkek halimle tirsiyorum ama philippa barca olmaktan korkmam dersen buyur yap

oralarda bir sürü karı kız tavlamaya giden apaçi vardır bu dönemde, birine denk gelirsin hayatın kararır. etek giymen, askılı giymen de tahriğe girer (mesela), kimse ceza almaz.

edit: iki kız bile gitseniz tehlikeli. çıkar bir 2-3 kişilik erkek grubu, yazık ederler.

yaptın mı ?

bacak kasi icin, evde yapabilecegin hareketler kisitli. salon daha iyi olacaktir. simdi uzman dolar burasi.

ek olarak, bacaklara agirlik baglamani kimse onermeyecektir.

* bunun biryerde bileklere zararli oldugunu okumustum.

sümer?

ben on carpraz bag ameliyatindan sonra kaslarimi guclendirmek icin bir sure bunlarin 2gk olanlariyla dolastim, disarda falan da ayagimdaydi hep. faydasi oluyor tabi.
bir de gun boyu bununla yurudukten sonra cikarinca yurumek cok guzel, ucuyormussun gibi oluyor.

@1 çok zekisin terket burayı,
@2 neden önermeyecekler ki?
@3 iyi deneme.
@4 teşekkürler.

squat yap. o ağırlıklardan bi katkı sağlamazsın. kol kası bile yapılmaz o ağırlıkla. bırak bacak kasını. belki biraz omuz.

want2die, press dediğin makine mi? eğik düzlemde mi yapıyordun.

Ağırlık bacaklarını yukarı kaldırmanı zorlaştırır. Bu bacak değil daha çok karın bölgeni çalıştırır. Sıçrama egzersizleri yaparsan olabilir.

Ben direkt gidip bayiden görerek aldığım bisiklette aynı sorunu yaşadım. Sibop kapağında ufak bi defo varmış 3 liraya yenisini taktılar bizim burdaki bisikletçide. Bi kontrol edebilirsiniz.

gene de iade edebilirsin. bi test ederler sen mi patlattın ilk aldınığında mı patlaktı diye. haklıysan iade alırsın.

test basit. içine taş çivi vs. girmiş gibi delindiyse belli olur. fabrikasyon hataysa ayrı.

ama bence yetkili servise götür tekrardan

dekatlonda bisiklet içlastikleri 10 lira falan. uğraştığıma değmez dersen al gitsin. sorun sibopta değilse 5 liralık yama takımı da olur. bunlar zaten uzun vadede de el altında bulundurman gereken şeyler. pompa da lazım vesaire de.

gir migrosa niveanın 48 saat etkili dry impact var yada invisible black&white.

(bkz: deotak)

dove, mavi olan.

@apitmate +1 uzun zamandir nivea for men black and white kullaniyorum. kullandiklarim arasinda en iyisi o.

erkek dediğin girer, deodorantsa şöyle bi sıkınır üstüne. rollonsa sürer elinin tersine. muhtemelen ilk kokuda da hah işte aradığım bu der. tahmnimce bu duyuruyu açan kişi bir kadın. erkek mantığını anlamakta da kadınlar zorlanıyor demek. hayat bu kadar karmaşık değil.

Nivea al kokusu kalıcı bayağı

yillardir nivea fresh active kullanirim. tavsiye ederim. pudrasiz ve hafif

hepinize eyvallah gittim watsons a sıktım bikac tane guzel kokanı aldım:D

Ayiya bulasmamak

Ayıyla karşı karşıya gelirsen öncelikle ayı kaçar. Yavrusu varsa koruma içgüdüsüyle saldırabilir tabiki. Yokuş aşağı koşamazlar diye biliyorum. Ön ayakları kısa olduğu için. Ağaca falan çıkma olmaz tabi ki :) % 90 kaçar merak etmeyiniz.
Ayı saldırdımı bildiğin tekme tokat dalar bu arada.

Bugs bunny ölü taklidi yapıyordu. Vardır bir bildiği.

bir anda karşı karşıya gelirseniz tokatlar. uzaktaysa bulaşmayın. kendi çeker gider zaten

gözlerinin içine bakmayacan, tüm vahşi hayvanlar için geçerli bu.

Ayılar genelde insan varlığını öğrenmiş olduğu için ayıyla karşılaşınca, sakin bir şekilde konuşarak göz teması kurmadan geri çekilin diyorlar.

Ayı, insan görünce kaçar. Ha tabii siz ayı insan görünce kaçar bilgisine istinaden ayıya olmadık hareketler yaparsanız bu sefer sizi tehdit olarak algılayıp pençeler. O nedenle soğukkanlılığınızı kaybetmeden ayının geçip gitmesini beklemek en olması gereken hareket ama muhtemel korkuydu adrenalindi falan derken kaçarsınız ayı da sizi yakalayıp parçalar. Üzgünüm.

bir laf vardır, "ormanda bir iğne yere düştüğünde şahin görür, geyik duyar, ayı kokusunu alır".
ayı koku alınca damak zevkine kalmış. koşar yakalar yer. araziye çıkan jeolog, haritacı vs tayfası yüksek sesle türkü söyleyerek yürürler bu yüzden. ormanda sesini ne kadar duyurabilirsin, açık alanda korkutup kaçırmak başka, orman gibi av olmaya müsait yerlerde gafil avlanmak ihtimali başka tabii.

Beyin elektrik sinyalleri ile çalışıyor diye biliyorum . Her hamle her düşünüş bir elektirk sinyali gücüne denk geliyor. Sıçarken bile beynin hatrı sayılır bir enerji harcadığını düşünüyorum

Şöyle ki beyin yaklaşık 1.5 kilo bir şey ama vücuttaki enerjinin %20 civarını o kullanıyor. Beyin sağlam enerji istiyor her zaman.

Aynı soru geçen gün kafama takılmıştı, "Düşününce ne oluyor" diye. Çalışmalar çelişkiliymiş. Henüz tam oturmuş bir sonuç bulunamamış bu kadar. Enerji harcanıyor mu, bilinmiyormuş ama fiziksel bir çaba kadar da yorulduğu biliniyor.

Özetle deli gibi enerji harcıyor beyin. En çok enerji harcayan yer ama düşününce de çılgınca yorgunluk yapıyor ama harcanan enerjinin, düşünmezkenki zamanda harcanan enerjiden büyük olduğu yönünde anlamlı bir fark bulunamamış.

death note'ta L sürekli ama sürekli şeker yemesine rağmen hiç kilo almıyordu. çünkü dedektifti herif deli gibi düşünüyordu hehe.

bilimsel bir kaynağım yok ama ben de yapıcı, sürekli düşünmenin ciddi enerji sarfiyatına yol açtığını duymuştum. gerçi L galiba kafası çalışsın diye şeker yiyodu ama olsun, o kadar şeker yiyip kilo almamak imkansız bence.

deli gibi harcıyor hem de.

gün boyu ders çalıştığımda canım hep tatlı ister. konuya dair tek bilgim budur.

beyin bir performans makinesidir.

evet harcar. hem de deli gibi.

zayıflığımı dayandırdığım sebep. yersen

(bkz: sismanlarin havayi daha fazla kirletmesi)

bu bazal metabolizma ölçümlerini yaparkene, harcanan enerjiyi ölçüyodu bu cihaz. yat diyon herife, kapat gözünü, hiçbişey düşünme, mal gibi yat sadece diyon.

en fazla enerji harcayan herif bizim patron çıktıydı. içimizdeki en zeki herif de oydu.

zamanında 1 buçuk ay süresince ciddi konsantrasyon gerektiren bir yerde çalışmıştım, hayvan gibi yememe, servisin kapının önünden alıp kapının önüne bırakmasına rağmen 8 kilo vermiştim.

kısaca beyni çalıştırmak çok fena kalori yakıyor.

sığır mı yok amk

son zamanlarda güven tazeledi millet ondan dolayı inandı...Ama 5 bin km uzaklıkta mülk almak hiç mantıklı gelmemişti yani..

reklam hususunda paraya kıyıyor. 10-20 milyon dolores reklama 150 milyon net kâr.

Istedigin sartlarda zor dibi. 2 + 1 belki.

avcılar parseller, buraya bir bak. genelde aile yeridir. 3+1 çıkar. metrobüse yakındır. esenyurttan kesinlikle iyidir, beylikdüzüne takayım.
deprem sonrası yapılan evlere bak tabii.

ben beylikduzunde oturuyorum. 3+1 100m2 ev 750 lira kira oduyorum. metrobuse 5-10 dakika yurume mesafesinde. evler biraz eski gibi ama fena degil. beylikduzu buyuksehir mahallesi (cumhuriyet cd.) tarafinda oturuyorum.

ve ek olarak, eger bu bolgelerde oturmayi dusunuyorsan esenyurttan uzak dur. buyuksehir mahallesi sakin, temizdir ve daha yasanabilirdir. dua edersin bana.

beylikdüzü son durakta in kaya ramadanın aradan biraz yürü. burası esenyurt atatürk mah. diye geçer. ama esenyurtla pek alakası yok. rahat sakin bir yer, ulaşımı kolay; dolmuş, minibüs, metrobüs var. güzelmevsim sitesi, kardeşkent, beldekent, adm blokları(hera)falan var. bu fiyatta bulursun bu sitelerden. (metrobüs 5 dakka)

a340'a katılıyorum beylikdüzü tarafı ile esenyurt tarafı arasında çok bariz bir fark var. önceliğin beylikdüzü tarafı olsun ve evet esenyurt'taki kadar kolay olmasa da beylikdüzü'nde de bulabilirsin bence.

Aynısı benim de başıma geldi. Gecenin bi köründe binanın içinden miyavlamalar duydum, açtım kapıyı pisispisisipsipsi dedim, bi baktım koştura koştura geliyo eleman, girdi kapıdan içeri hemen. Giriş o giriş, bir daha da çıkmadı uzun bir süre. :)

Ben tabi tuvaleti hesap edemediğim için... Huysuzlandı, garip garip sesler çıkarıyor böyle. Ben de anlamıyorum bir türlü. Beni içerideki odaya çağırıyor, onu farkettim en son. Gittim bununla beraber, bi baktım benim yatağımın üzerine pislemiş. Üstünü de örtemediği için rahatsız olmuş(kediler illa kapatmaya çalışır).

Keşke sen de bir tuvalet ayarlayıp gitseydin. Evde saksı falan vardır inşallah. Gider onun dibine pisler en iyi ihtimalle.

Eve almakla hata etmedin. Ama ilgileneceksen, üstüne düşeceksen sahiplen bence. Ama öncesinde binanın girişine bir kağıt yapıştır ki, biri kaybetmişse sahibine geri dönsün. Kimse almazsa sen sahiplenirsin.

kedi ideal ev kedisi. kendi tırnak makasınla tırnaklarını çok çok ucundan kesebilirsin. banyoya alışaiblir, kir kokan bir gider bulursa yapar oraya. su tutarsın gider kakalar.
eve alman iyi ama sıkılırsan emin bir yere bırakman gerekir ileride. çünkü dışarıda, şu haliyle bile, büyük tehlike altında. elbet sadist bir insana denk gelecek ya da bir araba altında kalacak. bakabilirsen evde bak.

sokak kedileri de öyle davranabiliyor. benim de başıma geldi. bir gün ansızın dişi bir yavru sokak kedisi damladı eve ama görcen o evin benden daha çok sahibiydi. bir sırnaşmalar filan 40 yıllık ev kedisi gibi. bende acıdım yem verdim su verdim, vermeseydim keşke. başıma 3 tane yavru bıraktı 1,5 sene sonra da kayboldu gitti. tabi evime çektiği yabancı kediler de cabası..

Kediyi eve atıp gidebiliyorsanız siz hayvansever bir insansınız gibi geldi, bence siz bakın kediye :)

Ama tabi ki öncesinde asansöre ve apartman girişine, çıkışına "Kedi buldum kimindir? Sahibi yoksa benimdir" gibi bir şey yazabilirsin.

Tuvalet konusunda çok ümitli değilim, hoş olmayan bir şeyler görebilirsiniz eve gidince.

İlk saatlerinde yanında olsaydınız iyi olurdu tabi, şu anda yabancı bir yerde ve tedirgin olabilir. Sakinleştirirdiniz, okşardınız. Ama yapacak bir şey yok.

Akşam eve gidince büyük bir apartman değilse eviniz, daireleri tek tek gezip sorun. Kapıcı varsa ona da sorun. Çünkü kediye biraz masraf yapacaksınız kısa vadede (kum leğeni, kedi kumu, biraz mama). Kumu ve mamayı verirsiniz sahibini bulursanız, ama leğen elinizde kalır.

Bu arada bizim evde de kedi var, her kapı açıldığında dışarı çıkıyor apartmanın içinde geziniyor. Oralara ayakkabıyla bastığımız için dışarıdan bir sürü koku getiriyoruz. Kokluyor her yeri falan.

Ama senden kaçmadıysa sokak kedisi olduğunu düşünüyorum. Ev kedileri daha ürkek.

Selanlar,
Sanirim dogru yaptim. Yalniz yasadigim evime uc gunlugune ev arkadasligi yapti kendisi. Apartmanin girisine astigim yaziya istinaden gelen bir telefon ile Sahibi kedicigini geri aldi. :)

su toplama?

mantar diyebileceğim böyle bir şey başıma gelmişti. parmak uçlarımda siyah ufak kabarcıklar çıkardı. hatta parmak izimi bile değiştirirlerdi sayıları artınca. bir yaz çıktı bu. ayak ve el parmaklarımda. sonra rastgele bi krem sürdüm. başka bir iş için hem de. geçirdiydi. sürdüğüm elimdeki mantar geçince anladım.

o krem de ketek miydi neydi. adından kesinlikle emin değilim ama tekrar etmedi.

exoderil sür geçer.

minik su baloncukları diyim öyle birşey

Sebebi o gemilerde elektrik motoru kullanılması ve nukleer enerjinin elektriğe çevrildikten sonra kullanılması. Roketlerde ise bu mümkün değil çünkü hareketi bir motor değil de yanma sonucu oluşan gazların oluşturduğu itme gücü kullanılıyor. Elektrik bakımından ise termonükleer jeneratörler geliştiriliyor. Curiosity'de o var mesela.

kullanılıyor. uzay sondalarında kullanılıyor. kastettiğin fırlatma için ise, bu imkansız tabii.

uzay araçlarında elektriği harekete çeviren motorlar görece küçük. mars kaşifi vb ranger robotlarda mars güneşe yakın olduğundan akülü güneş panelli sistemler var.

jüiter ve satürn ve ötesine ise plütonyum plakalı falan, ufak yakıt plakalı elektrik üreteçleri tasarlıyorlar.

cassini uzay aracı bu tür bir uzay sondasıydı mesela.

Şu sebeple de soruyorum. 39 yıllık fosil yakıt rezervi kaldığı söyleniyor. O dönemde itiş gücünü ne aracılığı ile yapacaklar merak ediyorum.

Ve ayrıca nükleer yakıt kullanarak var olan havayı yüksek derecelere çıkarıp itiş gücü sağlayamaz mıyız? Bunu küçük bir alanda yapmamız bile şart değil. Çorum kadar bir uzay mekiğini bu şekilde reaksiyonlarla havalandırmak bunu hava kullanarak yapmak imkansız mı?

sorular aslında gayet şık.

bir kere 39 yıl olayına artık inanmıyorum, 5 yıl önce de 25 yıllık kaldı diyorlardı. petrolün fiyatı arttıkça daha maliyetli petrol kaynakları kabul edilebilir fiyatlarda kabul edilmeye başlanıyor. ayrıca petrol çıkarma teknikleri de gittikçe gelişiyor.

ha bir de kayagazı olayı var ki abd'nin petrole son dönemde ihtiyacının iyice azalmasını sağlamış bir kaynak. gavur 5 - 10 yılda petrole alternatif bulurken biz yerimizde sayıyoruz, yanarım buna yanarım. bor mu kayagazı mı desen tabi ki kayagazı derim ben.

konuyu dağıttık. nükleer enerji ile ısı üretiyorsun. o ısıyı hareket enerjisine çevirmek için biliyorsun suyu buharlaştırıyoruz. ama atmosfere yükselmiş bir cihazda su buharı ile itiş gücü sağlayabileceğimizi sanmıyorum.
ha bir de nasa'nın tahmin edilenden çok daha az bütçesi var. her teknolojiyi hemen gerçekleştirelim diyemiyorlar... :(

uzay araçlarını fosil yakıtlarıyla atmıyorlar zaten.

elektrolizla hidrojen ve oksijen üretip sonra bunları tekrar yakıyorlar.

fosil yakıtları uzay aracı için fazla hantallaştırıcı.

büyük bir alanı starcrafttaki terran kontrol merkesi gibi falan havalandırmak bilimkurgu gibi geliyor kulağa. bunu geleneksel olarak havayı basınçlandırma ile yapamazsın ama. gezegenden kaçış hızını yakalayamazsın. yeterli havayı basınçla depolaman gerek. bunlar hep sıkıntı.

bir uzay aracını fırlatabilmek için kullanılan yakıtın büyük kısmı aslında yakıtın kendini taşımak için kullanılıyor. yani paradoks gibi.

hiç öyle ani hızları hemen sağlayacak itki teknolojisi geliştirilmedi henüz. ağır ağır hızlanıyor koca roketler. başta metre metre yükselip sonra saniyede kilometreler mertebesine ulaşıyor. zaten belli bir ivmede olmalı işler, sağ salim canlı fırlatamazsın yoksa. dakikalarca yüksek g kuvvetlerine maruz kalan insanlarda damar vs sorunları yaşanabilir belki. bilemiyorum o kısmını.

Az buçuk kavradım olayı, eyvallah. Tutsaydı bu işe girecektim. Ben yine damızlık tavuk işini düşeneyim en iyisi.

Roketlerde genelde ilk aşamalarda fosil yakıt kullanılıyor. Petrolden elde edilen kerosenin değişik bir türü diye hatırlıyorum. Tabi tek yakıt o değil çeşitli amaçlar için farklı yakıtlar kullanılıyor. Ayrıca nükleer patlamalar kullanılarak itme sağlanmasına dair çeşitli projeler var ama yakın gelecekte çok ümit vaad etmiyorlar.

kendi çapında küflenir sadece muhtemelen, taş gibi olur yemyeşil olur falan ama koku olacağını sanmıyorum.

yok ya bir şey olmaz, en fazla küflenir. döndüğünde hiç açmadan fırlatıp atarsın. ama açıkta bir yerde olsaydı büyük sıkıntı olabilirdi. ben mikrodalgaya pizza koydum, ertesi gün kolumdan tutup liderlerine götürdü karıncalar "bunu biz alıyoruz, sorun olmaz herhalde?? olur mu diyosun? hmmm o zaman... emin misin sorun olacağından?? ;))" diyerek.

nerden girdiyse orspu çocukları mikrodalganın içine.

bişi olmaz. ekmek küfü çok kötü kokmaz zaten.
küfünü tozunu içine çekmeden çöpe at gitsin. house md den biliyorum, o küfler abuk sabuk hastalıklara yol açıyolar sonra.

Evden cikarken posette pogacami unutmustum 5 hafta. Donunce acma hic ucundan tutup ativer hemen. Bir sey olmuyor.

O bütçeyle fazla şansın yok zaten, ayrıca dağ bayır geçerim diyorsan dağ bisikleti daha mantıklı. Yalnız bulabilirsen bunun arkasında amortisör olmayanından almanı tavsiye ederim..

@calzoncillos pek bilgim yok da bu konuda neden amortisör olmasın?

götten amortisör olmasın + 1

@füt sebebi nedir bunun?

o amortisör hem bisikleti daha da ağırlaştırıyor, hem de kullanırken daha fazla enerji sarf etmenize ve yavaşlamanıza sebebiyet veriyor bildiğim kadarıyla. örneğin hiç araziye sokmayacak olan insanlar üzerinde hiç amortisör olmayan bisikletleri tercih ediyorlar, daha iyi performans için.

kampüsün yokuşluysa sabit amortisörlü bisiklet sakın alma. arkadaşlar arka amartisörlü alma demiş kesinlikle katılıyor ve artırıyorum: yokuş varsa direkt amortisörsüz al. kilitlenebilir amortisörlü de olur ama onlar da 1000 tl'den başlıyor neredeyse. amortisörsüz almazsna yokuşlarda deli gibi yorulursun.

yalnız çamurlu köy yolu falan deniyor, onlarda da amortisörsüz sıkıntı olur muhtemelen, amortisörsüzler genelde sadece çok düzgün yollar için kullanılıyor, sizin bulunduğunuz yerde amortisörsüz kullanırsanız lastikleri ve bileklerinizi üzebilirsiniz. Sadece şu arka amortisör olmasa yeter, eğer kullanacağınız yollarda tümsekler, çukurlar, asfalt olmayan yollar varsa amortisörsüz tavsiye edilmez, evet yokuş çıkarken performansı biraz azalttığı doğrudur ama kullanacağınız yol bu noktada daha önemli. istanbulda ara sokaklarda bile dikkat gerektiriyor amotisörsüz bisikletle takılmak, ki taşlı topraklı değil sonuçta altı üstü sokak. iyice kafa karışmıyordur umarım ama yazayım dedim.

etrafta bisikletçi varsa ikinci el bi şeyler ara. anahtar vb aletlerini de al. zaten yamanı vs kendin yapmalısın.
bütün bunları 300'e halledebilirsin.
böyle market bisikletleri ufak veletler için.
amortisör önde dahi olmasın bana kalırsa. selen rahat olsun yeter. iyi bir sele ve patlamayan lastikler lazım sana. kalanı teferruat.

ben geçen tura çıkmak için 60 tlye bir bisiklet aldım ikinci el. boynuz gidon taktım. lastikleri iyi durumdaydı. göbeği sorunluydu onu düzeltemeyince bıraktım. emanet bisikletle çıktım ama toplamda 100 tlye tur bisikleti topluyordum neredeyse. biraz üzerine düş. çok güzel bi bisikletin olur. yeni olmaz ama zaten eskiler daha sağlam.

hayır alamazsın. alsan da olmaz gözüne. kadıköyde bir optikçinin doktoru var bedava muayene edip veriyo gözlüğü

edit:sağlıksız

Alırsın. Geçen gün aldım ben.

@durbikonusucaz hangi optik orasi acaba? ben doktora para vermekten kactigimdan degil gidecek zamanim olmadigimdan ve goz numarami bildigim icin boyle bi sey yapip yapamayacagimmi soruyorum.

daha önce muayene olduğun yer kaydı tutuyordur muhtemelen. onlara ulaş. gözlükçünü de onlara ulaştır. aralarında anlaşsınlar.

www.keskinoptik.com

makineye atıp yıkanamaz mı? yün yastıksa yıkama kokar. bir de yastık kılıfı olmadan yatma. kılıfı yıkarsın.

Yastik kilifi denen bunun icin var. 2-3 gune bir kilif degistirin.

Yastığın üzerine yüz havlusu serip öyle yatın. Havluyu sabah havalandırın ve sık sık değiştirin.

öncelikle yastık koruyucular var. önce bunu geçireceksini sonra da yastık kılıfını.

atalardan dedelerden komşulardn gördüğüm sabah yataktan kalktıktan sonra güneşte bırakıyorlar yastıkları. güneş çok iyi bir çözüm.

ayrıca kumaşlara sıkılan güzel kokular var marketlerde bulabilirsiniz. ütü sonrası kullanılan. markası glade.

ancak öncelikle o kokmuş yastığı ya makine de yıkayacaksınız ya da temizleyiciye vereceksiniz.

sirke gibi kokuyosun di mi kanka?

kulak kepçelerinin ardını iyi yıka len.

yastığı havalandır. balkona güneşin altına koy.

yastik kilifini hergun degistiriyorum ama fayda etmiyor cunku yastigin icine islemis gibi.

havlu fikri hosuma gitti.

o yastık cortlamıştır artık, yenisini al önce. sonra her gün havalandır, güneş görsün biraz.

Ben bir tek onun için giriyordum. Girmeyi bıraktım.

şu anda eski haline geri döndü olarak görüyorum ben.

her gün sabah 6'dan sonra bir süre eski haline dönüyor. anlam verebilmiş değilim ben daha.

Neden kaldırıldı, sözlük daha güncel olsun diye ya da bir şekilde daha çok para için ya da eski entry'ler tekrar yazılabilsin diye (daha önce yazılmış zaten bu'nun kaldırılması) ya da ssg'nin canı istedi diye bilen yok ki. Neden tepki gösterilmiyor: 1) uzun bir süredir sedet ne isterse onu yapıyor, hiçbir tepki bir işe yaramıyor. 2) gösterildi aslında, başlığı açıldı şükela entry'lerin sadece debe'den gelmesi falan gibi. Ben de kullanıyordum hatta duyuru'da da sormuştum galiba. Birçok farklı defa da soruldu. Değişiklikler açıklanmıyor, duyurulmuyor bile aa böyle mi olmuş denebiliyor artık sadece.

eskilerden güzel bi entry değil, gündemdeki, çok fazla hit alan tırt siyasi laf sokmalar çıkıyor genelde. sözlüğe bunun için giriyorsanız sözlüğü pek verimli kullanmıyorsunuz bence. rastgele butonu bu açıdan daha büyük bir kayıp. en hayvani şeyler orada çıkardı :(

genelde değil lan aa hep gündemdeki boklar çıkıyor şimdi. esesci twiter bokundan çok etkilenmiş. yanlış hareketler bunlar. gayeden inhiraf. the end is near.

bir ilaç var, ertesi gün bok gibi olmaması için, adını bilmiyorum ama bilen birileri söyler, ya da eczacıya sorsun.

evden çıkamaz şu an, kusmayı falan önericem de iyi mi yapar kötü mü bilemedim.

life hacks tarzı şeyler var ya, onlara bi bakın.

mesela ben şeyi hatırlıyorum, yatağa yattığında bi ayağını yataktan sarkıtıp yere basması gerekiyormuş ki vücut dengede olduğunu anlasın (ya da böyle bi şey) baş dönmesini engellermiş.

tabi kusabiliyorsa kusmak en iyisidir. rahatlatır. beceremiyorsa küçük dilini parmaklasın, işe yarar. onu da yapamıyorsa tuzlu su içsin, kusturuyor.

kusmak rahatlatır esasında. kustuktan sonra da ekmek falan bişiler yiyip mideyi doldurabilir.

kahveyi salla gitsin kussun sonra da bol bol su içsin biraz zorlasın bi de ağrı kesici yutsun yarın daha iyi hisseder.
he bi de banyo yapsın soğuk suyla iyi gelir.
edit :evet ekmek mide bulantısına iyi gelir ama yiyebilir meçhul ben pek yiyemem valla ama yerse mide bulantısına iyi gelir

aha şarj bitiyor dedi eleman, iletişim koptu sanırım. en son git kus dedim bakalım nolacak...

kusmak +1

çok içtiyse uyumasın. gözünü bile kapatmasın. başı dönüp midesi bulanacak.

bol bol su içsin. içerse kusabilir muhtemelen. şimdi ilaç firmaları beni sniper ile vuracak ama bol su içmek ertesi gün su ve mineral eksikliği vs. gibi şeylerin sebep olduğu akşamdan kalma durumuna karşı bire bir. hiç öyle alka-seltzer hede hödö gibi şeylere gerek yok.

baş ağrısından vs. acı çekip ilaç ile düzeleceğine, uyandığında da hiç sorun yaşama.. mis

bahsedilen ilaç alka sethzer. ama böbrek sorunu varsa kullanmasın.

Alka seltzer icir.. yan yatsin. Uyurken kusup bogulmasin. Olmaz deme. Ben bir kez uyandigimda kusmustum. Yan yatirmisti kiz arkadasim..

klozete yanaşıp kusmayı beklesin. biraz ters durunca ters sağımsal hareket başlar zaten. parmak tahriş eder yıvrım.

cevaplar için sağ olun, çocuk sağlam şu an.

bir numarası yok. bildiğimiz tuzlu deniz suyu..

tuzlu su yap yeaaa. işe yarar tuzu su.

bildiğin tuzlu su ama işte o spreyi güzel oluyor, incecik püskürtüyor.

1- bir çay kaşığı karbonatla bir çay kaşığı tuzu, ılık suda iyice karıştırın. işte size ucuz yollu okyanus suyu.
2- eczaneden bir tane enjektörle 500 cc'lik serum alın. enjektörü serumun üstündeki yere sokup, çekin. sonra iğneyi çıkartın ve enjektörün içindeki serumla burnunuzu temizleyin. bu da gayet ucuz bir yöntem.

farkı enfeksiyon etkeni barındırmıyor olması ve sprey başlığıyla kullanım kolaylığı.

eger onu kullanmayacaksanız ben de serum fizyolojik enjektor alternatifini öneririm. enjektoru arada degistirmeyi de unutmayın tabi

üniversite kütüphaneleri de öyle. ayrıca referans yayınlar da verilmiyor dışarıya. sebebi muhtemelen bunların yeniden temin edilmesindeki zorluklar.

Başlığın doğrusu "Kedi ve Köpeklerin Vegan Beslenmeye Zorlanması" olmalı bence.

Mahmut güzel demiş.

normalde be yiyen canlilar bunlar efenim? etcil canlinin otla beslenmeye zorlanmasibi sacma buluyorum ben. hepcil olan insan otla beslencem ben diyebilir (ki onda da duzgun beslenmesi cok onemli proteinsizlik sikinti cunku) ama kopegin boyle bir secme sansi yok. etcil, et yer.

yapılacak en büyük eziyettir. kedi için söyleyeyim (köpeğin durumu farklı) tavuk, kuzu inek yemiyor ama kuş, sincap, fare v.b. canlıları yiyor. kedinin sindirim sistemi bitki sindirmeye uygun değil. kedi etçildir, etçil hayvan vegan beslenemez, denenirse ölür.
köpek farklı demiştim. köpek leşçil. sindirim sistemi bitkileri de sindirebiliyor. üstelik insan tarafından ortaya çıkarılan bir tür olduğu için insan besinlerinin artıklarıyla beslenebiliyor. tabii köpeğe de vegan rejim uygulanırsa o da zarar görürü ama kediye oranla daha uzun süre dayanabilir.
zaten iyi mama üreten şirketler gerekli bitkisel katkı maddelerini katıyorlar mamalara. vegan mama değil yaşına ve ihtiyaçlarına göre mama vermek en doğrusu.

normalde tavuk, kuzu, inek yiyen canlılar bunlar. köpekler kurtlardan türeme. kurtlar da normalde tuttuğunu yiyen canlılar.
kediler zaten tamamen etçil bir ailedenler. böcek yer, kuş yer, farre yer ama sonuçta kendi çapında et yer. konuşulması bile abes.

kedi ve köpekler etçildir. vegan beslemeye zorlamak onlara işkence etmektir.
geçenlerde bir haber okudum, gerizekalı bir aile kedilerini protein içermeyen ıvır zıvırla besliyormuş kendileri vejeteryan diye.
hayvancağız hastalanmış tabi ki.
düşüncenizi anlıyorum ama bunu doğanın kanunu olarak düşünün. hani belgesel izlerken antilopları öldüren aslanlara kızmak mantığı yani.

@tururo
Haklısınız; ama vegan beslenip sağlıklı olduğu iddia edilen kediler de var. Dünyanın en uzun yaşayan köpeği (29 yaşında ölmüş) vegan beslenmiş.
Bir de şunu sorayım. Kedi ve köpek için tavuğu feda etmek etik mi? Kedi zorunlu etçil ve ne yediğini seçemiyor; ama biz hangi hayvanla birlikte yaşayabileceğimizi seçebiliyoruz.

@innerbliss
Başta bahsettiğim mamalar protein oranı dengeli ve kedi ve köpekler için hayati olan amino asitleri de ihtiva ediyor. Evde patates, pirinç yediren insanlardan bahsetmiyorum yani.